Bir kızım olsa bunu bana söylese bütün gün söylediği cümle aklımda döner dururdu. Ah, Allah’ım bu ne güzel bir histir, canım kızım, bir tanecik kızım, meleğim, papatyam…
Peki ya bunu sevdiğim kadın söylese? Aman Allahım ben hiç böyle şimşeklerin çaktığı bir gece görmedim. Çatır çutur beynimin içi, bir de üstüne, aklımda tezgahtaki papatya çayını denemek vardı ama o başımdan gittiği için bir düzlemi bölen doğru sayısı ile bölünen düzlem sayısı arasındaki basit formülü düşünüyorum.
Ne güzel melodi aklımda, güzel zambaklar, ne güzel güller ve papatyalar. Dünyanın en saf adamıyım. Kocaman oldum, ben yakışıklıyım. Düşünüyorum aşka dair, ne yapsam, ah ne yapsam…
Elimde bir köpük baloncuk oyuncağı, gliserini bol deterjan ve zıplıyorum.
Çayın rengi ne kadar güzel,
Sabah sabah,
Açık havada!
Hava ne kadar güzel!
Oğlan çocuk ne kadar güzel!
Çay ne kadar güzel!
Eninde sonunda bir anlığına duracağız ve bu kadarmış diyeceğiz. Bütün o telaş, koşturmaca buymuş. Bağırışlar, çağırışlar, kavgalar, dertler ve bitmeyen sorunlar. Beni bu işin sonundaki mutluluğa götüren cümlelerin var. Öylesine yoğun hissediyorum ki mutluluğu.
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
-Kimsin?
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.” Dudak büküp önemsemediklerini görünce, bu defa Hoca sormuş:
– Sen kimsin?
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş gene Nasrettin Hoca.
– Herhalde vali olurum.
– Daha sonra?
– Vezir
– Daha daha sonra ne olacaksın?
– Bir ihtimal sadrazam olabilirim.
– Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiç.”
– Daha niye kabarıyorsun be adam! Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!”
Sana bu yazıyı her okuduğun an dünyalar dolusu gülümseme, mutluluk ve aşk diliyorum. Kokum her okuduğunda burnunda tütsün, feromonları halaya tutuşsun, serotonin kazanına düş.
İnanma istersen yıldızların yandığına,
Güneşin döndüğüne inanma,
Doğrunun ta kendisini yalan bil
Ama seni sevdiğime inan Ophelia.