Özünde her insan, hayatta kendi sınırlarını genişletip, kendi alanını korumaya çalışır. Daha çok para kazanıp daha fazla eşyaya sahip olmak isteriz, daha çok yer görmüş olmak, daha fazla zevki tadabilmiş olmak isteriz. Ölüm gelip çattığında genişlettiğimiz sınırların anlamsızlığını, boşa çekilen kürekleri, aslında ölümle karşılaştığı anda en başından beri sınırı olmayan insanların mutlu olduğunu görürüz. Onlar o an gülümserler, başından beri sınırları olmamıştır. Yaşamın sonlu bir hikaye, sağlığın en büyük zenginlik, mutluluğun en büyük hazine olduğunu bilenler, ölüm anında gülümserler, yahu iyi yaşadık şu hayatı derler.
-Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı. -Anlamadım. -Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez.
Zayıf karakterler, otorite karşısında eğilir. Güçlü kişiler otoriteyi sorgular. Bir insanın gücü onu yöneten otorite kadardır. En güçlü olanlar, hiçbir otorite karşısında eğilmez, dimdik dururlar. Sonra aşık olurlar, ve anlarlar ki aşk en zayıfından en güçlüsüne kadar dünyadaki en büyük otoritedir.
Acelem yok benim, biliyorsun. Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim.
Üzerine dökülen her bir damla sevgi karşısında kalabalığa bakacaksın. Milyarlarca insanı düşüneceksin. Şimdi, tek tek yaşayan insanları karşına alıp saysan, 250 yıl boyunca sayman gerekirdi. Aralarından bir tanesine denk gelip, sayıları unutursun, kaçta kaldığın aklından uçu verirdi. Aklın onunla uzaklara kaçıverirdi .
Ben, toplumdaki değerlerin iki yüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi!
Resmini cüzdanında taşıdığın kişiyle geçirdiğin her günün anlamı, onunla yaşadığın anılar kadar değerlenir gözünde. Bazı günler diğerlerinden daha değerli olur gözünde.
Sustu. konuşmak gereksizdi. bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. biliyordu; anlamazlardı.
Dinlediğin her müziğin, en neşelisinden en hüzünlüsüne kadar, içinde bulursun onu. Dünyanın güzellik merkezinde koyu kırmızı renklerdir. Çevresinde olan insanlar onun güzelliği karşısında kafayı yer, bazılarının psikolojisi bozulur, kimileri ondan korkar.
Uyumalı! Yarına çabuk varmanın en kısa yolu uyumaktı.
İstediğin ne varsa hayatta onda bulursun, sınırların anlamsızlığını sana hatırlatır. Masallarda yaşamaya başlarsın.
Lekeli bir elbisenin içinde gibi hissedersin onsuz. Çok güzel bir yerde olsan da canını sıkan bir detay vardır. Yemek güzeldir ama işte üzerinde bir leke vardır ve canını sıkıyordur. Öylesine uzaklara bakarsın elbisendeki leke gelir aklına. Çok başarılı hissettiğin bir anda gözünde o lekenin varlığı büyür. Küçücük bir şeyin olması gerekenden farklı olması bütün o büyük hazzı bitirir.
Haydi uzat ellerini, somurttuğum zamanlar yaptığın gibi, yanaklarımı tutup ger de güleyim.
Eline dokununca keşfedersin yaratılışı. Ona yaratana hayran olursun. Cennetten bir parça gibidir. Huzurun kokusunu alır, sonsuzluktan tadımlık bakar, güzellikten bir dalı kulağına takarsın. Hazır gelmişken de heyecan durağında bir çay içersin, durakta kaç çay içtiğini fark edemediğin de çok olur.
Rahatsınız. Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok. Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız? dersin insanlara. Bir tek sen olduğunu, onlara sevgini anlatamadığında anlarsın, yalnızsındır, aylak aylak dolaşırsın.
Soğuk, eğri büğrü, insansız sokaklar! Sürü sahiplerinin, bakkalların, kasapların, memurların uyuduğu evler! Aralarında ben! Yapayalnız, iğreti.
İnanması zor olur o an geldiğinde ama her güzel şeyin bir sonu vardır. Sonun yakın olduğunu düşündükçe dolu dolu yaşayabilirsin onunla. Endişeler aklında bir isyan başlatır, yakıp yıkarlar ne varsa orada. Bazı anlar kalbin sıkıntıdan duracak gibi olur. Onu kaybetmek, öyle ya da böyle kaybetmek. Aşık olduğun gün kaderine korku yazılmıştır.
Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.
Masmavi gökyüzünün kararmasıdır. Tekrar hayatın solgun ve sıkıcı renkleri ortaya çıkar. Ne sen artık sensin, ne geçmişe dönmek istesen dönebilirsin. Cenneti görmüş bir insan, dünyaya gelmek ister mi hiç? gelse bile dünyayı cennet yapabilir mi? aşk bize öldüğümüzde neler olacağını anlatır. Her canlının bir özelliği vardır, çıtalar hızlı koşar, kangurular zıplar, karıncalar çalışkandır, her biri bu dünyada görevini yerine getirir, bunu bilimle açıklarsın. İnsanların aşık olmasını sadece hormon değişikliği diyerek açıklayamazsın, insanı hayvandan ayıran düşünebilmesidir. Düşünürüz, onu düşünürüz, onsuzluğu düşünürüz, aşk bize bizim özelliğimizi hatırlatan en büyük duygudur.
Yarın erken kalkmam gerek" diye düşünüp ertesi sabah istediği vakitte uyanınca nasıl şaşarsa o da saatine bakınca öyle şaştı.