3 ay öncesinde yazıp, paylaşmadığım bir yazı bu. Yanımda yatarken sen, birkaç satırını okumuştum sana. Umudunun kalmadığı, bitirmek üzerine şüphelerinin olduğu zamanlardan, benden ayrılman durumunda olası şeyleri yazmaya çalışmıştım. Senin için o tarihlere gidip bu yazıyı getirdim.
Zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, onunla ölçüyordum; Onu gördüm – görmedim, göreceğim – görmeyeceğim, gelecek – gelmeyecek.
“Sen ne kadar olgun bir insansın”
“Çikolata ister misin?”
“Ne olursa olsun gitmene izin vermeyeceğim, Kozetim.”
“Bir iddiamız var, 5 dakikadan önce hazır olursa ben kazanacağım.”
“Sevdiğinin peşinden gideceksin, ne kadar reddederse etsin, sonunda kabul etmiş bak, bunun tadı burasında.”(Arabada evlilik konusu konuşulurken, Sinan Abi.)
“Benden vazgeçmeyeceksin değil mi?”(Hata yaptığını anladığında)
“Seninleyken çok huzurlu hissediyorum.”
“Hayatımda en çok korktuğum şey seni kaybetmek.”
Biliyor musun 9 gün boyunca her gün kesintisiz 1.5 saat konuşursak evlilik olasılığımız hatrı sayılır şekilde artardı. Ancak bu 9 güne ara veremeyiz, aynı şekilde 1.5 saat de aralıksız olmalı. Bir insan sadece evlenmek istediği kişi için bu kadar uğraşırdı çünkü. İkimizde bunu yapmak için elimizden geleni yapsak, benim hayırlı olman için ettiğim dualarım kabul olmaz mıydı sence? Senin fikrini soruyorum, bu işler hakkında bilir kişi gibi duruyorsun, oldukça iddialı bir yorumda bulunmuştun.
Geleceği yazalım seninle.
3 Ağustos 21. Bugün uzak hissediyorsun kendini. Hislerin azalmış gibi, ne istediğini bilmiyorsun. Seviyor musun gerçekten? aşık olmak dedikleri şey bu mu? Sanki eskisi gibi gelmiyor bir şeyler. Bir yandan gitmesini de istemiyorsun. Hayatın boyunca onun gibisini tanımadın. Çok ısrarcı ve sabırsız, buna ileride dayanabilir miyim? Allah’ım bana şiir okuduğun anlarda ona aşık oluyorum. Kokusunu alınca onu bırakmaman gerektiğini düşünüyorsun. Onu kıskanıyor, ondan vazgeçemiyorsun.
6 Ağustos 21. Biraz daha iyi olabilirsin, belki iki kez bu yazıyı okudun. Beni görünce midende bir ukte oluyor. Daha iyi hissedebileceğini düşünüyorsun. Bence de başarabilirsin bu uzaklaşma işlerini. Hayatın sonu değil ya, benden önce de bir hayatın vardı sonuçta. İnsan yıllarca bu ömrü yaşar, elbet vardır bir mutluluk kapısı. Dönüp bana yazsan yine aynı şeyler olacak, yazmasan kuş olup gidecek mi? Seven insan bırakır mı acaba? Evet, evet kesinlikle doğru kararı verdin. Bu işin zaten olacağı da yoktu. Bir an önce kendine gelip, toparlanıp, hayallerinin peşinden gitmelisin.
20 Ağustos 21. Bu yazıyı tekrar okuma olasığın pek düşük. Bu tarihlerde ne yaptığımı neler düşündüğümü aklına getirip duracaksın ama sahiplenmeyeceksin beni. Yüklediğin anlamlar değerini yitirmeye başlayacak. Sitenin hala açık olup olmaması eskisi kadar umursadığın bir konu olmayacak. Yeni heyecanlar, yeni insanlar girmiş olacak, en çok da beni tanıdığını ve artık geçmişte kaldığını aklına getireceksin. Duygular, kontrol edilebilirmiş, bunu fazlasıyla öğrendin.
30 Ağustos 21. Aç gözlerini, gidiyorum Kozetim. İlk geldiğin gün sana söz verdiğim gibi, bir açacaksın gözlerini ben gidiyor olacağım. O anlarda benim gidişimin sana neler hissettireceğine dair ufacık fikrin yoktu. Şimdi benim gidişimde eski günleri hatırlar gibi oluyorsun. Hiç bu kadar kaybetmeyi ciddiye almamıştın, aldığın son zaferin olacak. Tam da bu tarihlerde son kıvılcımını söndüreceksin kalbinde. Yeni bir hayat, daha güçlü, kendini daha iyi tanıyor olacaksın.
24 Eylül 23. Umarım mutlusundur, yeni firmadasın. 1 yıldır çalıyorsun, arada sırada acaba ne yapıyorum diye merak ediyorsun. Eski hislerinden bir tanecik bile kalmamış, sadece iyi olup olmadığımı aklına getiriyorsun. Neler başardı, neler yaşadı acaba diye düşünüp duruyorsun. Acaba hala konuşabilir miyiz ile boğuşup, seni çok özledim demek istiyorsun. Geç kalmış olmak, canını yakıyor biraz. Ah şu acabalar… Bu dünyada bir arabaya sahip olmayı istemek, bir işi hayal etmek, güzel bir ev için kredi borcu ödemek her insanın hayalidir. Hayatında yeni şeyler olmuyor artık, bir düzenin parçası, geleceğin monotonu, bunların hepsini farkettiğin bu gecenin tutsağısın. Yarın pazartesi, yeni hafta, aynı işler, aynı insanlar, sonucu belli olan bir hayat, biraz sendrom, biraz yorgunluk ve acı bir gülümseme dudaklarında.
11 Kasım 2025. Evlilik, hayalini kurduğun şey. Bana anlatırdın her düğün, kına, söz sonrası hissettiklerini. Bunların bir hayli fazla olduğu dönemde hayatındaydım, her defasında özendiğini söyledin. İstediğin gibi olmadı tabii ki ama seninkisi de güzeldi. Bir aile kurmak, hayatı biriyle paylaşmak güzel bir his. İstediklerine sahip olduğunda mutlu oldun mu? Entropi gereği biraz düzene girsen de, geçen zaman ondan beklediklerini sana verdi mi? Kutup yıldızına bir sonraki bakışında nerede olduğumu düşünüyorsun.
23 Şubat 2032 Fütüristik bir tarih gibi duruyor. 2021’de aslında 10 yıl öncenin geleceği ve biz bunu o kadar normal görüyoruz ki. Buna alışınca garip gelmiyor bu tarihler, sandığından daha hızlı gelecek bu yıllar. Hayatında geri dönülmez bir noktaya geldik. Pişmanlıklardan bir defter yapsan birkaç katlı bir bina yapacak kalınlıkta yazıların olurdu. Artık sırt ağrıların var, kronik sorunların, kırışıklıklar, yarının heyecanını kaybetmiş bir kadın. Evde olmak, dışarı çıkmaktan çok daha cazip bir fikir hayatında. Tam da bu zamanda aklına geleceğim, nerede acaba diye, ailemi düşünüyorsun. Yeni kurulmuş bir sosyal medya uygulaması ile beni arıyorsun ama nafile, biliyorsun ki orada yokum. Tepede oturup arkandan sarıldığım an aklına geliyor. Geçirdiğimiz güzel anlarımız. Onunla olsaydım ne olurdu diye geçiyor aklından, oysa zaman konusunda hep sana söylerdim, kesin bir şey varsa geçmişi değiştirme şansımız yok, bunu düşünmenin bir anlamı da yok artık. Gözlerini kapatıyorsun ve açıyorsun yıllar geçmiş oluyor yine.
Durmadan sevin, aşktan ölmek, aşkla yaşamak kadar asildir.
8 yıl oldu ilk gözlerimi kapatıp açtığım andan itibaren. Bugün yine kapatacağım, yarın sabah gözlerimi hangi yıla açacağım acaba. Sana 2029 tarihinde, bundan 8 yıl sonra olacakları söylesem, sana çok uzak görünürdü. Şimdi gelecekten değil ama geçmişten gelen birisinin sözleri bunlar, avmde arabanın arka koltuğunda oturmuş sana bunları söylemiştim;
Dünyanın bir ucuna seyahat ediyorsun, nerede çalıştığın aklına gelmeyecek. Üzerindeki elbiselerin, kullandığın parfüm. Nasıl göründüğün, gideceğin yerin neresi olduğu. Ne yemek yediğin, ne kadar uyuduğun, grip olup olmadığın, çenenin sağ kenarındaki küçük iz, bunların hiçbiri aklında olmayacak.
Aklındaki tek şey, bu seyahate kiminle çıktığın olacak. Bir arabanın koltuğunda saatlerce sohbet ettiğin bir kişiyle dünyanın hangi ucuna gittiğinin bir önemi olmaz. Hangi yemek yerseniz o en iyisidir, hastaysan o sana iyi hissettirir. Aklında ne iş yaptığın ve ne giydiğin değil, onunla gittiğin yola bakarken sarılmış halde ne hissettiğin olacak sadece.
Yolda çok yoksul ama âşık bir gence rastladım. Ayakkabılarına su, ruhuna yıldızlar doluyordu.